YAZILAR

İKLİM KRİZİNE DAYANIKLI KENTLER

1 Nisan 2022 Cuma

Sahip olduğumuz tek dünya; iklim krizi ile mücadele etmeye çalışırken, kalıcı çözümler konusunda yerel yönetimlerin aldığı kararlar ve uygulamalar çok daha fazla önemli olmaya başladı. 

Dünya nüfusunun yarısından fazlasının yerleşik düzende olduğu, fosil yakıtların aşırı kullanımı, arazi kullanım değişiklikleri, ormansızlaşma gibi insan faaliyetleri etkisiyle atmosferdeki doğal dengenin bozulmasına ve sera gazı emisyonlarının artmasına da yol açan kentlerde; yerel yönetimler  aracılığı ile iklim değişikliğine uyumun planlı şekilde yürütülmesi, geleceğin korunması açısından oldukça önemlidir. 

Araştırmalar küresel karbon salımının %75’inden fazlasının kentlerden kaynaklandığını açıkça gösteriyor. Birleşmiş Milletler Dünya Şehirleri Veri Kitapçığı verilerine göre (UN-Habitat World Cities Data Booklet 2018) 2030 yılında dünya nüfusunun %60’nın şehirlerde yaşayacağı tahmin ediliyor. Dolayısı ile iklim değişikliği en çok kentlerde yaşayanları etkileyecek.  

Peki, yaşadığımız kentler iklim krizine ne kadar dayanıklı? Alınan önlemler neler? Planları, projeleri, stratejik hedefleri ve faaliyetlerinde öncelik ne kadar çevre ve iklim krizi? Bu kentlerde yaşayanlar; kurumlar ve bireyler sorumluluklarının ve haklarının ne kadar farkında?

2872 sayılı Çevre Kanunu’nun da yer alan Madde 3 –(Değişik: 26/4/2006-5491/3 md.) bu konuda bireylere ve kurumlara katılım hakkı ve sorumluluk vermektedir. 

  • Başta idare, meslek odaları, birlikler ve sivil toplum kuruluşları olmak üzere herkes, çevrenin korunması ve kirliliğin önlenmesi ile görevli olup bu konuda alınacak tedbirlere ve belirlenen esaslara uymakla yükümlüdürler. 
  • Çevrenin korunması, çevrenin bozulmasının önlenmesi ve kirliliğin giderilmesi alanlarındaki her türlü faaliyette; Bakanlık ve yerel yönetimler, gerekli hallerde meslek odaları, birlikler ve sivil toplum kuruluşları ile işbirliği yaparlar.
  • Çevre politikalarının oluşmasında katılım hakkı esastır. Bakanlık ve yerel yönetimler; meslek odaları, birlikler, sivil toplum kuruluşları ve vatandaşların çevre hakkını kullanacakları katılım ortamını yaratmakla yükümlüdür.

Nisan ayında kışı yaşadığımız günler, iklimin ne kadar değiştiğinin ve gelecekte bizi nelerin beklediğinin en somut kanıtı. Kısa, orta ve uzun vadede bizi bekleyen olumsuzluklar ise; sıcaklık yükselmeleri ve atmosferde biriken metan, CO2 gibi gazların artışı ile kentlerde hava kirliliği daha da artması, kuraklık ve sel olaylarının artışı ile kentsel su kaynaklarının ve altyapısının olumsuz etkilenmesi, kentsel altyapının zarar görmesi ve aşırı iklim koşulları (aşırı sıcaklar, aşırı soğuklar, sel felaketleri, kasırgalar vb.) halk sağlığının tehlikeye girmesi, kıyı bölgelerindeki yerleşim yerlerinin su altında kalma riski… Tüm riskler bir kez daha dayanıklı kent olmanın öneminin altını çiziyor. 

Dayanıklı Kent; Birleşmiş Milletler Afet Risklerini Azaltma Ofisi tarafından şöyle tanımlanmıştır: Herhangi büyüklükteki insan yerleşimleri olan kentsel sistemlerin bir tehlike ile karşılaştığında kendini sürdürülebilme kapasitesidir. Dayanıklı bir kentsel sistem, kent sakinlerinin yaşamlarını korumak ve iyileştirmek, kentin gelişme ve kalkınma kazanımlarını güvence altına almak ve yatırım yapılabilir bir ortamı teşvik etmek üzere doğal ya da insan kaynaklı, ani veya zamana yayılmış tehlikeleri değerlendirmeli, tehlikelere dair planlama yapmalı ve gerektiğinde bu durumlara müdahale etmelidir. (Dayanıklı Kentler, Yereliz, 2021)

McKinsey & Company ve C40 Kentleri İklim Liderliği (C40 Cities Climate Leadership) ağı, 2021 yılında yayınladıkları bir raporda kentlerin iklim değişikliğine  uyumu konusunda bir araştırmanın sonuçlarını yayınladı. Bu raporda; kentlerin iklim krizine karşı dayanıklılığını attırmak için gerekli olan şu çalışmaların yapılması öne çıkıyor. Risklerin değerlendirilmesi, kent için tehlike haritalarının oluşturulması, yapısal analizlerin ve etki değerlendirmelerinin yapılması, risklerin kent planlarına dahil edilmesi ve erken uyarı sistemlerinin, protokollerinin hazırlanması,  gerçekleşme ihtimali olan doğal felaketler karşısında insanları mali açıdan koruyacak iklim sigortasının yapılması. (Raporun tamamı için : https://www.mckinsey.com/business-functions/sustainability/our-insights/how-cities-can-adapt-to-climate-change)

Kısaca belirtmek gerekirse; dayanıklı kentler için; yerel yönetimlerin afet riskini önceden düşünme, yönetme ve azaltma, erken uyarı sistemleri kurma veya bunlara göre hareket etme ve belirli afet yönetimi yapıları oluşturmaları gerekmektedir. 

Kentimizin, ülkemizin ve dünyanın geleceğine dair alınan tüm kararlarda özel sektörün, üniversitelerin, sivil toplum kuruluşlarının ve bireylerin aktif olarak yer alması, hem iyi yönetişim ilkeleri ve uygulamaları gerçekleştirilmesinin, hem de kararlara katılımın arttırılmasının olmazsa olmazıdır. Yerel yönetimlerin stratejik planları, faaliyetleri ve politikalarında iklim değişikliği ile uyum çalışmalarının yer alması, sürdürülebilir ve hızlı eylemlerin başlatılması için tüm kurumların ve bireylerin talep etmesi ve yapılan çalışmaları izlemesi önemlidir. 

(Yazının orjinali İzmir Atatürk Organize Sanayi Bölgesi Haber Dergisi'nde yayınlanmıştır) 

HABERLER